Dark-Âlem I Tuğba Turan

13-12-2023 23:11
Dark-Âlem I Tuğba Turan
Kuzenimin Safranbolu’daki evinden İstanbul’a dönmek üzere yola çıkacağım. Üzerine afiyet biraz kırgınlık var bende, dedim kuzenim Matilda’ya. Tam evden çıkarayak turuncu bir ilaç tutuşturdu elime. Al bunu iç, dedi. Bir şeyciğin kalmaz. Ben çantalarımı yüklerken arabamın bagajına bir paket sıkıştırdı. İstanbul’a gidince bunu Dark İstanbul’a bırakıver şekerim. Tam ben ne paketi ya, diye soracakken, o anda telefonum çaldı, annem bu saatte yola çıkma dedi, kuzen lokumu alacaksan sana benim lokumcuyu tarif edeyim de kazıklanma diye yolu tarif etmeye başladı derken, kendimi arabanın şoför koltuğuna atıp zar zor gaza basabildim.

İstanbul’a varınca önce Suadiye’ye uğrayıp babaannemi aldım. Birazcık sizi göresim geldi, demişti beni arayıp. Önce Matilda’nın paketini bırakalım da eve öyle geçeceğiz babaanne. Niye, diye sordu ters ters. Kendi gönderememiş mi paketini? Sahi benim neden aklıma gelmedi ki? Bunun kargosu var, mektubu var. Onu bırak, e-postası var, PDF’si var, var oğlu var. Hay Allah! Bir bildiği var demek ki! Arabayı durdurup bagajdan paketi aldım. Üzerindeki adrese baktım. Şanzelize bulvarı. Haydaaaa! Yahu İstanbul’da Şanzelize bulvarı ne gezer? Olsa olsa minik bir çıkmaz sokağın adıdır bu. Yazalım bakalım navigasyona. Babaanneme şakacıktan sordum. Kız sen biliyor musun buralarda böyle bir yer? Ay ben ne bileyim sünnetsizlerin mahallesini? İlla karşı tarafta oturacağım diye tutturdu annen. Babaanne mahalle sünnetsiz de bu Galata Kulesi neden sünnetli peki? Ne dedin? Hiç, hiç. Neyse bak zaten haritada görünüyor. Galata’nın dibindeymiş gideceğimiz yer. Demek ki minnacık bir sokak. Hadi bağla kemerleri Didar Hatun!
 
İstanbul’un malum trafiğine takıldığımda ve mesai saati bittiğinde Matilda’yı bir daha arayıp, kızım bak saat kaç oldu hâlâ büroda mıdır bu insanlar, boşuna gitmiş olursam vallahi yakarım seni, dedim. Yok, yok, sen git, oradalar, seni bekliyorlar, dedi bana. Gideceğim yerin elli metre uzağına vardığımda navigasyona göre sağa dönmem gerekiyordu ama sağa dönüş mönüş yoktu. Arabayı kaldırıma park ettim. Didar Sultan sen beni bekle, iki dakika şu paketi bırakıp geleceğim, dedim. O bir şeyler homurdandı ve ben arabadan fırladım. İki binanın arasındaki dar bir geçitten geçtiğimde gözlerime inanamadım. İstanbul’un en dar düdük sokaklarının olduğu Galata Kulesi’nin dibindeydi işte: Şanzelize Bulvarı bütün ihtişamıyla önümde uzanıyordu.
 
Acaba grip ve soğuk algınlığı ilacı diye bana ne verdi ki bu şaşkın, dedim. Ya ben hayal görüyorum ya da muhteşem bir sanal film setindeyim. Bir de baktım en yakınımdaki binanın önünde bir Dark İstanbul tabelası var. Şaka olmalı herhalde. Kapıdaki zili çaldım. Han kapısı gibi büyük ahşap bir kapı arkasından gelen zincir şakırtıları eşliğinde açıldı ve kapı eşiğinden adeta itilerek içeri alındım. Şimdi duvarlarında meşaleler yanan karanlık bir koridordayım. Hahaha! Az sonra kukuletalı siyah pelerinleriyle Tom Cruise ve Nicole Kidman gelecek sanırım. Doğru bilmişim. İki kişi gelip beni karşıladı. Ama pelerinleri kırmızıydı. Bu ön üyelik girişinizdi, asıl üye olmanız için yapmanız gerekenler 24 saat içinde bir karga tarafından size getirilecek mikroçipte gizli olacak. Şimdilik şu açık büfeden alabileceğiniz içeceklerinizi yudumlayarak diğer üyelerin de kabul beklediği t-araf-ta takılabilirsiniz Matilda Hanım, dediler ve gittiler. Ama ben Matilda değilim ki! Onun kuzeniyim. Size onun hikâyesini getirdim. Bakın bu pakette işte. Ben böyle sızlanadururken koltuğumun altındaki kahverengi paket kâğıdına sarılı ve sicimle bağlı paket kaydı düştü. Nasıl olduysa bir sürü A4 boyutunda saman kâğıt ortalığa saçıldı. Kâğıtlardan birini elime aldım. O anda yaşadıklarım yazıyordu birer birer. Ben dehşetle, bu da ne demek oluyor, diye düşünürken, kâğıda, bu da ne demek oluyor, yazıldı.

Delirmiş olmalıydım. Kağıtları yerden topladım. Zaman kaybetmeden buradan çıkmam gerekiyordu. Babaannem arabadaydı ve annem de yemeğe bekliyordu. Arayıp Matilda’ya tumturaklı bir küfredebilmek için telefonuma… Telefonum… Telefonum? Telefonum yoktu! Çığlık atacağım. Atamıyorum. Bağıracağım. Bağıramıyorum. Yoksa Matrix filminde Neo’nun başına geldiği gibi ağzım da mı yoktu! Ağzımı elledim. Ağzım vardı. Fakat sesim çıkmıyordu. Sanki bir film izliyordum da klavyeden mute düğmesine basılmıştı ve hiç ses duyulmuyordu. O sırada ayaklarımla kendimi yerden ittirince havalandım. Birden anladım ki bütün koridorlar su doluydu ve aslında yürümüyorduk. Yüzüyorduk. Hep beraber yüzüyorduk. Çoğaldık. Nasıl olduysa üzerimde dalgıç kıyafeti, gözümde gözlük ve ağzımda da oksijen tüpünün maskesi vardı. Benim gibi maskeli ve dalgıç kıyafetli bir sürü insandık. Konuşamaz ses çıkaramazken birden kulaklarıma Dire Straits’in Sultans of Swing şarkısı doldu. Sonra bir küvet tıpası çekilme sesi geldi ve birden tüm sular çekildi. Tüplerimiz ve maskelerimiz de sularla birlikte kaydı, gitti. Dalgıç kıyafetlerimiz havayla temas edince kırmızı kadifeden kukuletalı pelerinlere dönüştüler. İleride kocaman bir konser alanı vardı ve Mark Knopfler yüksek bir platformda gitar çalıyordu. Sahne önüne yanaştım ve Dire Straits, ne hoş, dedim. İçimden dediğimi sanmıştım, duyulmuş. Dark Straits onlar artık, dedi bir erkek sesi. Efendim? Dire Straits değil. Dark Straits. Onlar artık bizden. Hoş geldiniz ben Rami Dundark. Buranın yöneticisiyim. Alışmanız biraz sürer ama sizi rahat ettireceğiz inanın, dedi bir kadın sesi. Siz de yönetici asistanı olmalısınız o vakit. Evet ben de Lovely Darkkus. İyi de burada neyi yönetiyorsunuz? Zamanı, dedi adam.
 
Ben tamamen bir yanlışlık eseri buradayım. Vallahi bu kağıtları verip çıkacaktım, dedim. Ama kime dediysem? Bir baktım içerisi soğudu. Herkes güruh halinde önümüzde beliren kocaman sobanın etrafına sıkıştı. Arkalardan bir kahkaha koptu. Yüzyıllardır hep aynı espriyi yapmaktan bıkmadınız mı yeni üyelere? Önce üşüyelim. Sonra sobaya sıkışalım. Sonra sobanın ağzı açılsın ve cehennem sıcağına kadar hep birlikte inelim, dedi bir kadın sesi. Sevgilim, ne zaman gülünç oldu ki bu olay? Ben onları başlarına gelecek şeyler için hazırlıyorum sadece. Benden daha kötü adamlar var burada! Anaaaaa Kont Dracula, dedim kendi kendime. Ama bu t-araf-ta kendi kendine konuşmak diye bir şey yoktu. Herkes her şeyi duyuyordu. Kont  Dracula değil, Darkula Matildacığım. Biz de artık bu saflara katıldık. Bu da sevgilim Jeanne d’Arc. Ama burada Jeanne Dark. Bu saflar derken sen hiç de saf gibi durmuyorsun. Gözlerinde iki kıvılcım gördüm ki fena. Ben Matilda değilim yahuu! Tabii değilsin! Ama olacaksın! Ha ha ha ha ha!
 
Kont Darkula’nın çığlık gibi kahkahası kulağımda patladı. Sobanın kapıları tüm salonu içine alacak kadar açıldı. Ben olacakları önceden bildiğim için her neredeysek en geride durdum ve sobanın içini boylamaktan kurtuldum. Sonra sobanın kapıları kapandı. Ortalık birdenbire zifiri karanlık oldu. Mutlak boşluk. Hiçlik. Ses yok. Varlık yok. Oksijen de yok. Boğuluyorum. Bari son bir mesaj yazıp küfredebilseydim kuzene. Allah müstahakını versin.  Bela okuma der babaannem. Uzay boşluğundayım ve artık üzerimde bir Jedi kıyafetim var. Şu şartlarda bile kulağımda babaanne nasihati! O zoooyyingg diye ses çıkararak açılan ışın kılıcım bile var. Eğer tüm bunları aldığım grip ve soğuk algınlığı hapı düşündürüyorsa helal olsun adamlara. Tek tablette Paramount Pictures, Pixar, Disney, Lucas Films bir arada. Bir tek DC ve Marvel eksik. Darth Vader’ın bana doğru hamle yapmasıyla düşünmeyi bırakıyorum ve ışın kılıcımla saldırıyorum. Uzayda değiliz. Haliç kıyısındayız. Denizin üzerinde Ceneviz gemileri var. Ama gemi değiller. Çünkü suya değmiyorlar. Suyun üzerinde duruyorlar. Bunlar Cenevuzay gemileri.
 
Darth Vader benden ne istiyorsun? Dark Vader’im ben artık! Hamam, sauna, yüzme havuzu, spor salonu ve masaj dahil iki senelik platin üyeliğim var benim buraya! Kimse bana Darth diyemez bundan sonra! Aman iyi! Al hayrını gör üyeliğinin! İyi de benimle ne alıp veremediğin var kardeşim! Bir de benim karga ne zaman gelecek? Hani şu mikroçipli? Bıktım artık üyelik beklemekten! Ben de tam üye olup önüme gelene saldıracağım anasını satayım! O sırada Galata Kulesi’nin üzerinden uçarak, zıplayarak yarasa maskeli bir adam geldi, yanıma kondu. Kargalar henüz kahvaltı edememişler o yüzden mikroçipinizi ben getirdim Matilda Hanım. Durun tahmin edeyim, Dark Knight? Dark Knight Rises evet. Maskenin içinde ben varım. Christian Bale. En sevdiğiniz DC filminin kahramanıyım. Ben de nerede kaldınız diyordum. Batman’liği elimden alıp yüzüne gözüne bulaştıran Robert Pattinson için bir Darkhouse inşa ediyordum. Willem Dafoe ile Pattinson siyah ve beyaz olarak orada oturup dursunlar. Malum Lighthouse’ın tersi.  Çaktınız mı? Çakmamak mümkün mü? Ama sizden Batman’liği daha önce de alan oldu. Ben Affleck. Ben affettim onu çoktan. Berbat bir Batman’di o zaten. Peki Dark Knightçığım, ne yapacak bu Darkhouse? Karanlık mı yayacak? Hem karanlık yayılmaz ki? Işık yayılır. Maalesef karanlık da yayılır Matilda. Tahmin ettiğiniz gibi gözle görülmez. Ama fikir olarak yayılır. İnsanlar o fikirlere inanırlar ve ortalık kapkara kesilir. Sizin ülkenizde olmaz mı böyle şeyler? Bizde her şey boka sardığı için siyah değil kahverenginin elli tonu olur, çıkarız biz. Bunu da içimden düşünemedim değil mi? Affedin kelimeler büyüyor ağzımda. Ve bildiğim tüm hayatlar paramparça.
 
Şimdi mikroçipi neremize takıp okutacağız? Kılıcın kabzasında USB girişi gibi bir giriş var. Hmmm. Takayım bakayım mikroçipi. Sorulan sorulara cevap vermem gerekiyormuş. Kâğıda yazacakmışım. Sonra bu kâğıdı bana mikroçip getiren kargaya ya da yarasaya verecekmişim. Her neyse. Bir bakayım, neler sormuşlar? Annenizin kızlık soyadı. Ne alaka? Gözlüğümü takayım hele. Haaaaa! Annenizin kızdığı zamanki suratıymış o be. Hay Allah! İyi de ben hiçbir şey çizemem ki. O zaman ben bu soruya soruyla cevap vereyim. Annemiz kızdığı zaman aranılan yer: kaçacak delik. Dark kitaplarında kaç hikâyem yayınlanmış? Dark İstanbul 2’de bir tane. Dark Dedektif'te bir tane. Bir de fantastik diye reddedilen 2122 İstanbul’unda geçen bir hikayem var. Cevapladım soruları ama bu üyeliğin amacı ne? Mesele kargoda indirim ise, kargoyu da kargalara taşıtsınlar, bedava olsun. Bak yine komikliğim üzerimde. Buradan nasıl çıkacağım ben? Biri çıksa da ‘Bir Otostopçunun Dark İstanbul Rehberi’ni yazsa, değil mi? En azından nereden nereye ve nasıl gideceğimizi öğrenirdik o rehberden!

Bana mı seslendiniz Matilda Hanım? Douglas Adams. Yok artık. Darklas Adams’ım ben hanımefendi. Ben de buraya üye oldum. Çok eğlenceli. Ama henüz rehberi tamamlayamadım. ‘Bir Otostopçunun Dark-Âlem Rehberi’ olsun adı. Böylece el âlem ne der korkusundan kurtuluruz. Fena fikir değil. Madem yolunuzu bulmakta zorlanıyorsunuz, gelin sizi birileriyle tanıştırayım. İnanın kitapta Dumas’nın yazdığından çok daha yakışıklılar kendileri. Atos, Poros, Aramis ve D’Artagnan! Pardon Darktanyan! A-ha! Siz de öğrendiniz artık! Bu kadar üyeyi kendine bağladığına göre eğlenceli, heyecanlı distopik bir şeyler çıksa bari buradan! Dark şeyler mesela! Genç silahşörler çok yakışıklılar ama benim onlarla hasbihâl etmek için vaktim yok. Babaannem söylene söylene arabada oturuyor ve evet hatırladınız annem de yemeğe bekliyor. O çoktan sofrayı kurmuştur da babam cam kenarında yolu gözlerken, hep böyle eder bu kız zaten, çorba soğuduysa altını yak hanım. İçilmez şimdi o tarhana ılık ılık, diyordur. Üç artı bir silahşörlere ileride kraliçeniz giyotini boyalayacağı için üzgünüm diyorum. Hep beraber Çırağan Sarayı’nın bahçesinde dans ediyorken hem de. Giyotin mi? O nedir, diye sordukları anda baltayı taşa vurduğumu anlıyorum. Baltayı taşa vurmak deyimi nereden gelir acaba Leydim? Biz de kılıcı taşa saplarlar ve benim gelip çıkarmamı beklerler. Kral Arthur, diye heyecan yapmışım. Kral Darktur Leydim! Buraya üye olduğuma göre!
 
Neyse giyotini açıklamaktan kurtuldum. Hadi yine iyiyim. Biz burada giyotin kullanmayacağız Leydim. Dark-ağacına asacağız hainleri! Bütün bunlar grip ve soğuk algınlığı hapının etkisi olamaz. Yasa dışı bir şey bu. Ya mantar zehirlenmesi veyahut sihirli mantarla mantar sihirlenmesi. Ama iyi değilim. İyi değilim. Heeeeeey! Benim buradan çıkmam lazım! Artık bu oyununuzu oynamak istemiyorum! Yeteeeeeeer! Oynayamayan kız yerim dark dermiş hanımefendi. Ay siz de kimsiniz? İnsanoğlunun beyni ne kadar evrimleşirse evrimleşsin, sıkılınca mızıkçılığa başvuruyor hemen. Kendimi tanıtayım size. Charles Darwin. İngiliz biyolog ve doğa tarihçisi. Ama buradaki ismim… Darkwin. Anladık onu. Beyefendi ben maymuna geri dönmek istiyorum anlıyor musunuz? Şu an tek dileğim ya buradan çıkayım ya da bir gorile dönüşüp yüksek bir binaya filan tırmanayım. Yeter be! Yeter! Evet ne dilediğine dikkat et der bir ülkenin atasözü. Şimdi ben bir gorilim ve Çamlıca Kulesi’ne tırmanıyorum. Tüm kanallar da canlı yayın yapıyorlar. Baba, lütfen elindeki kumandayı sakince yere bırak ve git çorbanı iç. Hayır, o goril tabii ki ben değilim. Navigasyona göre 29 dakikaya evdeyim. Evdeydim. Evde olacaktım. Eğer Matilda bana o Allah’ın cezası hikâyesini yazdığı kağıtları vermeseydi! Bir dakika… Bir dakika… Kağıtlar boş değil miydi? Ben ne yaşarsam o yazılmıyor muydu? Eğer ben o kağıtlara buradan çıktığımı yazarsam, buradan çıkabilirim o zaman. Değil mi? Yupppiiiiii!

Oha! Ne kadar akıllıyım ben! Matilda’yı Matilda’nın kendi fikriyle yendim! Yeneceğim. Az sonra. Hele şu kuleden bir ineyim. Kule duvarından aştım, sarmaşık güllere dolaştım. Bir stadyumda ezeli rakip iki takım taraftarının kavgasının göbeğine düştüm. O kadar bağırış çağırış var ki. Kağıtlar burada bir yerde olmalı ama ne yazacağımı unuttum. Futbol takımı da yapmış demek bu Dark İstanbul.

Paralı bir oli-dark bulur bulmaz yapacağız Matilda Hanımcığım. Bu arada hikâyeniz için teşekkürler. Sonunu yazdınız bile. Kalemimi geri alabilir miyim rica etsem? Elimdeki Parker pardon Darker dolma kalemi Dundark Bey’e geri veriyorum. Ama ben burada kaç yüzyıl, kaç hikâye, kaç insan gördüm, konuştum. Nasıl olacak geri döndüğümde? Babaannem ne yapmıştır arabada bir başına? Ben size en başında ne dedim? Ben sadece burayı değil zamanı da yönetiyorum. Kuantum fiziği kuralları işliyor burada. Burada olduğunuz vakit, dışardakilere elinizdeki paketi bırakıp iki dakikada geri dönmüşsünüz gibi gelecek. Hadi üyeliğiniz hayırlı uğurlu olsun. Kargo işinde kargaları kullanmayı da düşüneceğim haberiniz olsun. Ama artık şu kuzen hikayesini bıraksanız da kendi hikayenizi getirdiğinizi kabul etseniz... Zira kulüpteki herkes sizin yazarın ta kendisi olduğunuzu anladı. Demek öyle! Peki kabul. Matilda benim. Reddedilirim diye hikâyeyi kuzenim getirmiş gibi bir mizansen yaratmak istemiştim. Yakayı ne zaman ele verdim? Matilda'yı Matilda’nın kendi fikriyle yendim dediğiniz zaman! Siz de bana Matilda demeyin o vakit. Ben artık Matildark’ım.
 
Geldiğim kapıdan çıkıyorum. Üzerimde gelirken giydiğim kot ve mont var. Kuantummuş! Gayya kuantumu mübarek! Bir giren bir daha çıkamıyor. Binadan dışarı adımımı atıyorum. Hava tamamen kararmış. Onun dışında her şey normal. Arabam az ileride. Karanlık sokağın kaldırımında park edili. Koşarak arabama gidiyorum. Babaannem uyuyakalmış. Kız Didar Sultan! Uyan uyan, geldim, diyorum. Bir şeyler homurdanıyor. Sonra arabayı çalıştırıyorum. Sen yokken yazılım güncellemesi geldi diyor. Neye telefona mı? Hahaha! Güzel espri, diye kahkahalarla gülüyor. Didar Sultan? O nasıl gülüş? Tabii ki telefona değil. Telefon mu kaldı kızım. İOS- İnsan Operasyon Sistemi yazılımı geldi. Bir saat içinde yüklemezseniz kapanacaksınız, dedi yazılım polisi. Ben de tamam tamam, evde yükleriz dedim. Hem bana Didar deme.

N’oluyor yahu? Elimle direksiyonu tutunca araba adeta havalanıyor. Araba ciddi ciddi havalanıyor. Babaannem hadi bas gaza, çok acıktım, annen hazırlamıştır terrabaytları, diyor. Dönüp bana bakıyor. Yüzünün yarısı robot. Sonra havalanan arabam Boğaz’ın üzerine yükselince sayabildiğim 14. köprünün ışıkları gözlerimi alıyor. Elimle kendime tokat atıyorum. Zannnnng diye bir demir sesi geliyor. Tepe aynasını indiriyorum. Evet, arabalar uçsa da hâlâ tepe aynaları var çünkü şoför kadınlar makyaj yapacak. Fakat o da ne! Benim de yüzümün yarısı robot. Babaanne? Didar Sultan? Neler oluyor? Bana Didar deme demedim mi sana? Didark’ım ben artık. Sen içerdeyken bir hanım kızımız arabanın yanına geldi, beni de Dark İstanbul’a üye yaptı. Haydi hızlı uç. Daha on beş terrabayt bilgi indireceğim. Çok acıktım. 


Blog Etiketleri :
IdeaSoft® | Akıllı E-Ticaret paketleri ile hazırlanmıştır.