Kaybedilmiş Hayatlar | Ahmet Yağcı
09-11-2023
16:32
KAYBEDİLMİŞ HAYATLAR
Ahmet Yağcı
Hayatınızın içerisinde bir yerlerde kendinizi kaybettiğiniz oldu mu hiç?
Ya da bir kumsalda yürürken dalgaların sesiyle bütünleşip kendinizi bulduğunuz?
O kadar unuttuk ki rüzgârın sesindeki huzuru hissetmeyi ve o kadar unuttuk ki kendimizi bilmeyi ara sıra durup düşünüyor ve hüzünleniyorum. Hayatın bize ne anlam ifade ettiğini o kadar düşünmüyor ve umursamıyoruz ki ara sıra yürürken kendi kendime konuşup sitem ediyorum. Hayatlarımızdan boşa akıp giden sadece zaman değil kendimiziz aynı zamanda. Bir palto misali üzerimize aldığımız bedenlerimiz bizi soğuktan korumaya yetse de paltoyu üzerimizden çıkarıp attığımızda içimize işleyecek soğuğun bize ne kadar iyi geleceğinin farkında değiliz. Şömine ateşinde çıtırdayan odunların etrafa yaydığı sıcaklığı tenimizde hissetmektense kaloriferli evlerin yapay sıcaklığında geçiriyoruz ömrümüzü. Henüz bir soğan iken küçük bir saksıya gömüp, su ve güneş ile bir lalenin yavaş yavaş büyümesini izlemek varken lüks bir spor arabanın koltuğunda oturup hız yapmanın hayaline düşmüşüz. Hayatımızın tam ortasında bıkıp usanmadan bizi tekrar tekrar ziyaret eden mevsimleri düşünmek varken nedir bu telaş
Yazmak sanatının insanın kalbine dokunan bir etki yaptığına inanıyorum. Bazen bir fikrin karşı tarafa aktarılması, bazen yaşanmış büyük bir aşk ya da bazen insanların korkularına dokunan ve heyecanlandıran hikayelerle oluşan kitapların bana verdiği zevki tariflemem mümkün değil. Hem okumaktan hem de yazmaktan büyük keyif duyuyorum. Her yazarın içinde tutmakta zorlandığı şeylerden oluşan kitaplar ise hayatımdaki en kıymetli şeylerin başında gelir. Yazılarımda anlatmaya çalıştığım duygularım ise genelde hayata dair yaşamayı unuttuğumuz, kıymetini bilemediğimiz şeyler. Kimi zaman yol kenarında sessiz bir gelincik, kimi zaman ürkütücü bir şimşek, dolu dolu yağan bir yağmur veya aç bir kirpi. Her an yanı başımızda olan ama bakıp göremediğimiz ve unuttuğumuz şeyler. Aslında hep birlikte bir bütünü oluşturduğumuz, hayatımızın resmini tamamlayan öğeler bunlar. Bize kim olduğumuzu haykırmak için her an bizle konuşurlar ama bizler onları duyamayız. Oysa kendimizin akıllı bir varlık olduğumuzu düşünürüz hep. Kendi kararımızı kendimiz alıp, özgür olduğumuz günden bu yana yüklendiğimiz cesaret bize kim olduğumuzu da unutturuyor. Kendimizi daha büyük gördüğümüz çimenlerin içerisinde hızlı adımlarla yürüyen minik bir karıncaya bile muhtacız oysa. Gökyüzü ise bize hiç küsmez, yağmurunu esirgemez asla. Güneş hiç gelmemezlik yapmaz. Güneşi gören bir gül tomurcuğunu patlatmamayı hiç düşünmez. Ne zaman geleceğini bilir karayel.
İsterim ki sabah üşenmeden erkenden kalkıp, tepenin ardından yüzünü gösteren güneşin güzelliğini sizler de görün. İsterim ki yumuşacık yağan bir yağmuru görünce kaçmayın, bırakın kendinizi kollarına. Ve isterim ki hayatınızı kaybetmeyin, içinde bir yerlerde kaybolmayın. Bir insanın yaşadığını hissetmesi için gereken şeyler hemen yanı başınızda. Ve isterim ki uzanıp dokunun onlara.