Osman Aysu - Yazmaya Adanmış Bir Hayat

31-01-2024 23:07
Osman Aysu - Yazmaya Adanmış Bir Hayat
Yazmaya adanmış bir hayat - Osman Aysu

1936’da İstanbul’da doğdu / İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden mezun oldu / Altı yıl kadar pek de isteksizce avukatlık yaptı / Üç asırdan bu yana İstanbul’da yaşayan bir Osmanlı ailesinin ferdi olmasından bağımsız olarak 1994 yılında polisiye-gerilim türünde romanlar yazmaya başladı. Çok kısa sürede ülkenin en çok roman yazanlar listesinde üçüncü sıraya yerleşti. Halen hız kesmeden yazıyor…

Bu haftaki konuğum
Türk Edebiyatı’na yüzlerce eser kazandıran harika bir yazar. Gençlere ilham verecek kadar çalışkan, yaptığı işe olan saygısını hiçbir zaman yitirmeden belli ki son nefesine kadar da yitirmeyecek- sürekli yazan ve araştıran… Doksan yaşına merdiven dayamasına rağmen hep aynı heyecan ve coşkuyla oynattığı kalemine sıkıca sarılan… Bunca yıllık yaşamına yüzlerce roman belki de binlerce kahraman sığdıran… Gençliğinde hukuk eğitimi alan fakat yazma aşkı uğruna onu da rafa kaldıran…

Kıymetli Osman Aysu’yla yollarımız Dark İstanbul’da kesiştiğinde yukarıda yazdıklarımı zaten biliyordum lakin birlikte çalışmaya başlayınca bol keşifli ama bir o kadar da keyifli harika bir üstatla tanıştığımı anladım. Yayınevi ofisimize her ziyareti bizler için zarafet seremonisine dönüşüyordu. Ziyaret günleri belli ki evde erkenden hazırlanıyor, tabir-i caizse eski mecmua kapaklarından fırlamış gibi adeta bir jön havasıyla karşımıza çıkıyordu. O geldiğinde zamansız anlar başlıyordu bizim için. Günümüzde yaşamıyordu aslında. Kendi saatini uygun gördüğü bir zaman diliminde durdurmuş, sanki bizi de o zamanın içine karşı konulmaz bir sihirle çekiyordu. Üstümüz başımız kendimize yabancı geliyordu desem doğru ifade etmiş olabilirim. Hele bir de konuşmaya başladığında kullandığı dil ve hitabet üslubu bizi bizden alıyordu. “Nezaket” kelimesinin aslında bir kelimeden ibaret olmadığını, başlı başına bir yaşam biçimi olduğunu hayran bakışlarımıza net bir duruşla öğretiyordu aslında. Günümüz tarzına aşina olmadığından değil, tercih etmediğinden kullanmadığını anlamamızı sağlamıştı.

Kalemine yansıyan kadife anlatımın sadece bir yazım tekniği değil aslında kişiliğinin yansıması olduğunu anlamam pek de uzun sürmedi. Yayınevimize ilk katkısı bir ilkle başladı. Üstat daha önce hiç kısa hikâye yazmamıştı. Bizlerin genç polisiye yazarlarına önem vermemizden ziyadesiyle memnun olduğunun bir ifadesi olarak Dark Polisiye adıyla başladığımız öykü seçkileri serisinin ikinci kitabına “Geçmişten Hatırladıklarım” isimli casusiye türünde yepyeni bir öykü yazdı. Peşi sıra “Manşetteki Cinayet” ismiyle yeni bir roman daha yazdı ve biz de vakit kaybetmeden bastık. Her gelişinde bizleri çok sevdiğini, yeniden yazma tutkusuna ve hevesine kapıldığını bu nedenle de ayda en az iki yeni kitap teslim edeceğini söyledi ve sözünde durdu. “Manşetteki Cinayet” ikinci baskısını yaparken bu defa Osman Aysu’dan beklenmedik bir roman geldi. “Çocuklar aslında bir türlü yayıncılara teklif edemediğim bir arzum vardı öteden beri lakin sizin bir ilkiniz daha olsun ve Osman Aysu’dan tarihi bir aşk romanı basmak sizlere nasip olsun” diyerek “Yusuf ile Elif” adlı destansı bir aşk romanını teslim etti ve biz de hiç vakit kaybetmeden matbaaya yolladık. Osman Aysu’yu durdurmak ne mümkün? Ayda iki kitap dedi demesine ama bu sayı birden tırmanmaya başladı. Her ay 3-4 kitap seviyelerine çıktı. “Osman abicim ayda dört kitap mı basmamızı istiyorsunuz?” dediğimde, “yok evladım ben yazayım da siz ne zaman uygun görürseniz basarsınız. Benim başka ne işim var ki; en sevdiğim şeyi yapmaktan çok mutlu oluyorum, uyku ve yemek dışında kalan her anımı yazarak geçirmek istiyorum. Bundan sonraki hayatımda tüm yazdıklarımı sizlere emanet ediyorum,” diye cevapladı. “Arada bir ofisinize gelsem, biraz da burada yazarak vakit geçirsem ne dersiniz?” teklifi mutluluktan ayaklarımızı yerden kesti. Bununla kalmadı tabii ki. Niyeti başkaymış halbuki. “Hadi kızım gel bakalım seninle birlikte bir polisiye roman yazalım” diyecekmiş de önceden yerini yapıyormuş nazik beyefendimiz. Genç Polisiye yazarlarımıza ilham olabilmek için onların da kitaplarını okuyarak tavsiyeler vermeye başladı öte yandan. Kısacası kıymetlimiz oluverdi çabucak… Bize teslim ettiği kitapları baskı sırasına koyduk koymasına ama sürprizleri hiç bitmediğinden acilen baskıya girecekmiş gibi daima bir hazırlığımız oluyor elbette.

 

İşte böyle dostlar. Üstadı anlata anlata bitiremeyiz. Kendisini tanıdıkça yazdığı romanların içine gizlediği birçok Osman Aysu’nun varlığını da keşfettik aslına bakarsanız. Sorsanız cevap vermek yerine gülüp geçiyor ama her romanında azıcık da olsa bir yönüyle kendi hayatından, kişiliğinden, dostlarından mutlaka dem vuruyor anladığımız kadarıyla.

 

Türk polisiye edebiyatı tarihine adını altın harflerle yazdıran bu büyük üstadı tanımaktan, onunla birlikte çalışıp tecrübelerinden yararlanmaktan çok mutluyum.

      

Son olarak şunu söyleyebilirim:

      

Her yazar kendi bahçesindeki bitkileri sular, büyütür ve onların yaydığı o müthiş enerjiden beslenir. Osman Aysu ise elli yıllık meslek hayatında bırakın bahçeyi koca bir ekosistem yaratıp orada harika bir dünya kurmuş okurları için. İşte bu dünyanın bahçesine biraz olsun su serptiysek ne mutlu bize…

 

Kalemin daim olsun üstadım…



Blog Etiketleri :
IdeaSoft® | Akıllı E-Ticaret paketleri ile hazırlanmıştır.