Polisiye edebiyat merakı! - Lalehan Bosnalı

14-09-2024 11:43
Polisiye edebiyat merakı! - Lalehan Bosnalı

Medeni bir toplumda yaşadığımın göstergesi olarak polisiye edebiyat merakı!

 

Bu yazı kitap karakterinden yola çıkarak kişisel gelişim yapmıyor. Gerçek tarih kişilerinden yola çıkarak şükür modunu açıyor.

 

Ptolemaios hanedanının mensubu, Büyük İskender’in refakatçisi Soter’in soyundan gelen Kleopatra, zehirleri nasıl seçeceğini biliyordu. Birçok bilim insanı afyon ve baldıran otu karışımını içerek öldüğünü iddia eder. Zehirleri seçme konusunda oldukça yetenekli olan bu kadın yaptığı karışımları seçtiği kölelerinin üzerinde deneyerek, zehirlerin semptomlarını ve işkence dolu ölümleri not almış. (MÖ. 47 ile MÖ. 30) Şimdi, bu zamanda polisiye yazılsa okunur mu? Okunmaz. Merak unsuru nerede derler.

 

Kardeşlerini öldürdükten sonra padişah olan veya padişah olduktan sonra kardeşlerini öldüren Osmanlı şehzadelerinin polisiyesini düşünün! Şehzadelerin ölümünü araştıracak memuru şöyle derken hayal ettim. “Efenim, kardeşiniz boğdurulmuş. Önceki dönemlerde de yaşayan bir cin olsa gerek. Bu cin kesici alet kullanmıyor ve padişahlara dokunmuyor. Yani sadece kardeşlere özel. Endişe etmeyiniz.” Polisiye; suçlunun yakalanma sürecine odaklanır. Adalet süreci çok da polisiyenin konusu değildir aslında. Sadece yaşadığınız coğrafyada genel olarak adaletin sağlanması, toplum motivasyonunu, umudunu sağlayan bir unsurdur. Dolasıyla polisiye yazar ve okuyucuları bu adaletin sağlanacağına emin bir şekilde okur ve yazarlar. Adaleti sağlayamadığınız bir coğrafya da polisiye okunur mu? Genellikle hayır. Çünkü, suç sosyal hayatta normalleşmiştir. Suçun tanımı dahi kanunlar çerçevesinde ele alınmaz; yörenin geleneklerine göre ele alınır. Namus cinayetleri olduğu söylenen cinayetler buna örnektir.  Katiller, katil gibi değil halk kahramanı gibi ceza alırlar. Hayatın içinde suçla böylesine hemhal olmuş bir toplum, polisiye roman okumaya merak salmaz. Çünkü en vahşisini sosyal hayatında yaşıyordur zaten.

 

Hoş geldin Eylül diyerek, ömrümden bir yaz mevsimini daha uğurladım, huzurlu memleketimde. Yorgun ve yağmurlu İstanbul gününde beni bunaltan havadan uzaklaşmak çok kolay değil. Çünkü aydınlık bir ülkede yaşıyor olsam da bu korkunç suçlar işlenmediği anlamına gelmiyor. Gündemin ağırlığı sebebiyle içimdeki isyanı kelimelere sığdıramadığım bir an “ya kabile ile yönetilen bir memlekette yaşasaydım” düşüncesi aklıma düştü. Sonra içim rahatladı. "Ben adaletin sağlandığı, eşit koşullarda yaşam süren, etik, ahlaklı, görevlerini vicdanıyla yoğuran kişiler tarafından yönetilen bir memleketin insanıyım," diyerek şükür ettim.

 

Medeni bir toplumda yaşadığımın göstergesi olarak polisiyeye merak çok yüksek. Suçlar toplumdan uzak olduğu için asla normalleşmiş değil. Özellikle aile içinde yaşanan suçlar buna örnek. Kız çocukları kıymetli. Kurallara uymayan görevliler zaten intihar ediyor. Eğitimimiz dünya ülkeleriyle yarışıyor. Bilinçli sağlıklı nefis bir nesil geliyor arkamızdan üstelik.

 

Evet, lütfen hep birlikte şükredelim; kabile devletinde de yaşıyor olabilirdik... 



Blog Etiketleri :
IdeaSoft® | Akıllı E-Ticaret paketleri ile hazırlanmıştır.