Sherlock’a ilk adım - Lalehan Bosnalı
Sherlock’a ilk adım.
Edebiyat soslu merdiven altı kişisel gelişim sayfama hoş geldin.
İskoç yazar Sir Arthur Conan Doyle’un ilk olarak 1887 yılında Strand dergisinde Kızıl Dosya hikayesiyle dünyaya tanıttığı kurgusal karakter Sherlock Holmes’u çok küçük yaşlarda tanıdım, okudum. Benim ilk süper kahramanımdı, ama Sherlock bir süper kahraman olarak mı kurgulanmıştı? Tartışılır. Abartılı gelen çözümcü ve analizci zekâsı, genel bilgisi ve dikkatiyle gerçek olması mümkün değildi de tam da ismini koyamıyordum. Uçmuyor, ellerinden ip çıkarmıyordu, ama çok bilgili ve dikkatliydi.
Doyle’un Sherlock’u tıp fakültesindeyken, ders aldığı Profesör Joseph Bell’den etkilenerek yarattığını öğrendiğimde kurgu karakterin gerçeğe ne kadar yakın olduğunu keşfettim. Benim süper güç dediğim şeyin ise; bilgiyi öğrenme hafıza da tutma, kullanabilme, kendini tekrar tekrar yenileyebilme hali olduğunu anladığımda süper güce ulaşmanın çok zor olmadığını gördüm.
Evvel ezel, analizci, sonuç odaklı, detayları kaçırmayan kişilere karşı beğeniden çok hayranlık duyarım. Gençken böyle biriyle karşılaştığım zaman, onlara Allah’ın lutfettiği insanlar gözüyle bakıyordum, ta ki eğitim ve öğretimlerinin bizlerden farklı olduğunu anlayıncaya kadar. Onlara bu özellikler lütfedilmemişti, eğitilmişlerdi. Gerçek anlamda bir eğitimden bahsediyorum; sosyal, akademik, psikolojik, vs.
Şimdi şıkır şıkır akan Sherlock karakterinin güzelliğine bakalım; tümden gelimi kullanıyor, adli tıp, siyaset, jeoloji, botanik, anatomi, kimya, kriptoloji, suç tarihi, İngiliz hukuku gibi birçok farklı bilim dalından faydalanıyor ve daha da önemlisi entelektüel birikimiyle sigara külünden, tütünün cinsine ulaşan, pragmatist, kendisine yararı olmayan bütün bilgileri hafızasından silen, yararlı olacak bilgileri sistemli bir şekilde tutmak için ‘hafıza sarayı’ tekniğini kullanan, avcı şapkalı, uzun boylu İngiliz.
Sizce ulaşılamaz mı?
Bence asla değil, ama nasıl?
Bir ebeveyn olarak hayat mottom; “zor öğrendiğin şeyleri, çocuğuna basitleştirerek anlat. Yetersiz kalıyorsan yardım al”. Bu her şeyi kapsayan bir motto. Yani bir hayat dersi de olabilir, türev veya integral de. Bütün hedefim, gelişme çağında öğrendikleriyle; analiz yapma, çözüm üretme, mantıklı düşünme yetilerine sahip bir yetişkin olabilmesi.
“Çocuğu astronot mu yapcan?” Söylemelerine verilmiş açık bir cevaptır, (bu arada ‘yapcan’ kelimesi söyleyenin ağzından çıktığı gibi yazılmıştır).
Çevre koşulları yüzünden makul, ahlaklı, empat bireyler yetiştirmek bu kadar zorken üstüne mantıksız, inatçı, anlamayan, anlamadığını da anlamayan insanlarla dolu bir ülke de yaşamayı kim ister ki?
Delik deşik edilmiş, dönemin zihniyetine göre dizayn edilen eğitim sistemine sahip bir ülkede çocuk okutan bir vatandaş olarak, sorumluluğumun ikiye katlandığını biliyorum.
Geçen ay bitirdiğim ‘Hasta Toplumlar’ kitabının ilk giriş cümlesi Orwell’in Hayvan Çiftliği romanından alıntıyla başlıyor.
Tüm toplumlar hastadır, ancak bazıları daha hastadır.
Ve şöyle devam ediyor;
Dünya üzerindeki toplumlar örneğin büyü, intikam ataerkillik gibi geleneksel uygulamaların çoğundan yararlı bir karşılık bulamadığı gibi çocukların beslenmesi, sağlığı eğitimini kapsayan geleneksel uygulamalarda zarar görmüştür.
Eğitim şart, evet ama pozitif bilimler ışığında verilen eğitim şart. Evrim teorisini kitaplardan çıkarıp, yaratılış teorisini (!) koyan bir ülkede bilimsel bir buluş yapmanız ne kadar mümkündür?
Baker Sokağı’ındaki 221 B numaralı evin sahibi Sherlock Holmes ve yardımcısı Dr. John Watson’ın akıl dolu heyecanlı serüvenlerine yelken açalım mı?
Haziranı bekleyin…
Sevgiyle.