TOHUM - Ahmet Yağcı
28-01-2024
15:59
Hayatımın kırklı yaşlarında farklı bir olgunluğa eriştiğimi hissediyorum. Yeryüzüne ekilmiş bir tohum iken yıllardır üzerime yağan yağmurlar, toprağın içerisindeki besinleri harmanlayarak önce gövdemi göğe doğru yükseltti. Gövdemin yanlarından tek tük dallar belirlemeye başladı. Sonra o dallardan yemyeşil yapraklar çıktı. Toprak ara ara yağmursuz kaldı ve kurudu. Ara ara üzeri karla kaplandı ve dinlendi. Derken sert ve hızlı kürek hamleleriyle bellendi ve altı üstüne geldi. Ara ara gübre ile canlandı ara ara nadasa durdu. Ayaz vurdu yapraklarım soldu ve döktü. Derken bir baktım gökyüzünün gri bulutlarla kaplı olduğu bir dönemde dallarımda tomurcuklar belirdi. Önceleri bilemedim tomurcuk nedir. İçinde neler gizli. Sonra düşünmedim fazla ve kendimi akışa bıraktım. Doğa ile baharı karşıladım. Gökyüzü, ağaçlar, kuşlar ve ben birdik sanki. İçimdeki mutluluğu daha fazla taşıyamadı tomurcuklar ve patladılar. Tek tek, sırayla ve aniden. Üzerine vuran güneş ışıkları ile renklendiler, büyüdüler. Çiçek açtılar. Önce yumuşak bir krem renginin ardından içleri lilaya çaldı. Büyüdükçe yaprakları dört bir tarafa açıldı. Varlık sahnesinde kendime yer bulmuştum artık. Öylece toprağın üzerinde durmak yetiyordu. Derken bir baktım içlerinde bazı çiçekler çürümeye başladılar. Koyu kahverengi ve pörsümüş yapraklar güçsüzleştiler. Sert esen bir rüzgarla toprağa savruldular. Önceleri çok üzüldüm. Sandım ki sonsuza dek üzerimde kalacaklar. Sandım ki sonsuza dek var olacaklar. Sonradan anlayacaktım oysa, ben yalnızca bir şahittim. Hayatımda daha nice tomurcuklar patlayacak niceleri buruşup toprağa karışacaktı. İçimdeki tohum ise sonsuzdu ve ben başıma gelenlere içimdeki tohumun farkında olduğum sürece şahit olmaya devam edecektim. Bazen kızdım rüzgarlara, dallarımı kırdılar. Bazen kızdım üzerime konan serçeye, paylaşmak istemedim. Bazen de havaya küstüm, sebepsizce. Halbuki hepsinin bir planı vardı. Üzerimde kuruyup toprağa savrulan çiçeğin kuruması gerekiyordu. Yenilerine yer açmak için. Serçenin konduğu dalın kırılması gerekiyordu. Farklı bir dalın gövdemde saklı ucundan çıkması için. Büyümem gerekiyordu. Bir ismimin olması için. Hayatımda yeniye yer açmam gerekiyordu. Yeni adı üstünde yeniydi ve yaratıcı güçtü. Eski ise gerçek değildi. Hafızam gerçek değildi. Gerçek olan sadece tohumdu. Gerçek olan yalnızca bilincimdi. Bilincim ile var ettiğim anlardan ibaretti maceram. Ve ben neden var olduğumu anlamaya başlamıştım. Var olduğumun farkına varmaya başlamıştım. Bunu bana sağlayan içimdeki tohumun yerleştiği gövdemdi, gövdemde büyüyen dallar, dallarımda açan çiçekler ve hatta kırılıp susuz kalınca pörsüyen yapraklarımdı. Ben ise yalnızca olanlara şahitlik ediyordum. Var olmayı hissetmenin keyfini sürüyordum. Tıpkı gökyüzünde süzülen kırlangıçlar gibi. Onlar nasıl ısınan havalara doğru göç ediyorsa ben de kendi içime doğru göç ediyordum. Tıpkı gökyüzünde açan rengarenk bir gökkuşağı gibi ben de içimdeki tek rengin nasıl farklı renklere kırıldığına şahitlik ediyordum.