Umut I Lalehan Bosnalı
25-12-2023
17:55
Çekirdek çitlerken umut etmek benim için bir ritüel.
Edebiyat soslu merdiven altı kişisel gelişim sayfama hoş geldin arkadaşım. Yeni bir yıla girerken, 2023’ün son yazısını umut üzerine yazmak istedim.
Şems Tebrizi’nin “Bir şey yap, güzel olsun, çok mu zor? O vakit güzel bir şey yaz, beceremez misin? O zaman güzel bir şeye başla, ama hep güzel şeyler olsun. Çünkü her insan ölecek yaşta,” dediği yerden geçmişle hesabı kapatarak, ileriye bakıyorum. Değerli bulduğum yeni şeyler yapıyorum. Çekirdek çitleyip, her şeyin güzel olacağına dair inancımı sıcacık tutarken, umuduma sarılıyorum. Her şeyin güzel olmayacağını bilsem de…
Dünyaya baktığım pencereler beni üzüyorsa kapatıyorum. Değiştiremeyeceğim şeyler yaşarken, kabule geçerek umursamıyorum. Sadece düş kuruyorum. Çocukların öldürüldüğü bu acımasız dünyada doğanın zihnimin derinlerine işlediği hayatta kalma yetisini keyifli hale getirebilmek için bütün çabam. Ve biliyorum ki; çatlak bardaktan sızan su gibi bir gün biteceğini bildiğim yaşamımı güzelleştirmek benim elimde.
İnsan Kendine de İyi Gelir ve Gizli Sevenler Cemiyeti öykü kitaplarında geçen isimsiz anlatıcıyla karşınızdayım.
Toplumsal tarihimizin hayatını trajediye çevirdiği, ama bir o kadar da komik yan karakterlerin içinde olduğu, birbirine bağlanan öykülerle hayat hikayesini okuduğunuz iyi biri. Başına gelenleri biraz büyülü gerçekçilik biraz fantastik sınırlarında yaşayan, onun gözünden baktığınız mahalle esnafı ve komşuları yüzünüzde acı bir gülümseme veyahut boğazınızda yumruyla okurken, kalbinizde yeşeren buruk umudu anlamlandıramıyorsunuz. Babaanne, dede, Arap Hatçam Teyze, Bakkal Nihat, Berber Kazım’ın kalplerinin derinlerinde gerçek iyiliği barındırdığına inanırken, insanın kendini aldatarak, nasıl kendine iyi geldiğini okuyorsunuz. Mahalledeki herkesin elinin değdiği karakterimizin hiç büyümeyen bir çocuk olarak kaldığını görünce umudunuz yeşeriyor. Yeşeriyor çünkü, her ne yaşanırsa yaşansın hayat devam ediyor.
Gece Hatçam Teyze’yi eve bırakırken omzuma dokundu. “Evlatçım, mesarif dediydim ama benim param buğdaylara yetti,” dedi. “Biliyorum Hatçam Teyze,” dedim. Ertesi sabah yine gün doğmadan uyandım. Yan komşu Türkan Şoray’lı bir film açmış, sesleri bana kadar geliyor. Şöyle dizlerimi yokladım. Her zamanki ağrı gitmiş gibi geldi bana. Acaba cemre dizlerime düşmüş müdür?” dedim. İşte insan böyledir, bile bile aldanmayı iyi bilir. Ama insan kendine de iyi gelir.
İki şey bizi ayakta tutar. Tokluk ve kararında hararet. Ben bunlara basarak suyun üstünde kaldım. Onların kökleri de bu iki ihtiyardaydı. İhtiyar diyorum ama yaşlılık halinin bir evre olduğunu büyüyünce anladım. Çocukken, ben dâhil herkesin ihtiyar olduğunu düşünüyordum. Dedem babaannem, enginarlar, kediler, yıldızlar, güzel havalar ve arsız soğuklar hep yaşlıydı benim için. Sonra fark ettim ki anneler babalar genç de oluyormuş aslında. Ölüm normalde daha geç gelen bir şeymiş. Oysa bizim evde hemen erişebileceğimiz yerdeydi.
Ahmet Büke’nin kaleme aldığı, her iki kitapta yer alan öykülerin büyük bir kısmı ON8 Blog’daki- Sosyal Ayrıntılar Ansiklopedisi- adlı köşesinde her hafta yayınlanıp, daha sonra öykü kitapları haline getirilmiş.
Geçmişe öfkeyle, geleceğe korkuyla bakmadan, her nefesinizin kıymetini bilerek, umut dolu bir yıl diliyorum.
Dip sos: Ben Cayetano’dan Fairytales’ı dinlerken yılbaşı yemeği için fırınlanacak lezzetli bir şeyler araştırıyorum. Fırına sürülen her şeyin üstüne kaşar peyniri koymak zorunda mıyız?
Sevgiyle…