Polisiye Edebiyat - Ercan Akbay
POLİSİYE EDEBİYAT YALNIZCA
Dedektif hikâyeleri sevenlerin bir kısmı bu eğlencelik edebiyat türünün Arthur Conan Doyle ve Agatha Christie gibi birkaç yazarın tekelinde olduğunu sanırlar. Cinayet soruşturması yürüten kurgu dedektif kahramanlar bilinmezlerin serildiği olayı araştırır, soruşturur ve sonunda katilin kim olduğunu ortaya çıkarırlar. Polisiye edebiyatın sinemayı da etkileyen birçok alttürünün doğup geliştiği çağdaş dünyanın polisiye meraklılar için modası geçmiş bir yorumdur bu.
1841 yılında Gotik edebiyatın büyük ustası Edgar Allan Poe’nun yayımladığı ve polisiye edebiyatın miladı olarak kabul edilen Morg Sokağı Cinayeti sonrasında, cinayet büroda çalışan polis dedektiflerinin sahnede olduğu cinayet soruşturmaları en yaygın formatlardan biri haline gelmiştir. Kimi ülkelerde özel hafiyeler daha yaygındır. R. Chandler, D. Hammett, G. Simenon, Erle Stanley Gardner, D. Sayers ve Dickson Carr gibi Altın Çağ’ın önemli yazarları da romanlarını şablon teknik kullanarak yazıyorlardı.
Kapalı oda muamması ve ada polisiyeleri, bulmacamsı olay örgüsü izleğini daha da basit ve zevkli hale getiren klasikler olarak özellikle Altın Çağ’da (1920-1945) popüler hale gelse de esas patlamayı, suçluların bakış açısından izlenen ‘polisiye gerilim’ (suspense) tarzı polisiye romanlar yapmıştır. Thomas Harris’in Hannibal üçlemesi gibi yapıtlar dünya çapında ilgi görmüş, beklenmedik olaylara ve korkutucu sürprizlere gebe ağır suçların çözümü için genellikle resmi ya da özel dedektif bulunmayan psikolojik gerilimler —thriller— de bir hayli yaygınlaşmıştır.
Ağır suç failleri okur tarafından bilindiği halde, kurban/dedektif tarafından bilinmemesi üzerinde kurulu olan sert anlatımın başlangıcında, 1930’larda özellikle de Hitchcock sineması tarafından sırtlanan ve Daphne Du Maurier iş birliğiyle zirve yapan kara roman (noir) geleneği etkili olmuştur. İçinde çeşitli suçlar bulunan tuhaf öykülerde klasik polisiye muamması ya da polisiye soruşturmanın çözümlenmesi beklenmez. Kara romanda dedektif bulunmayabilir, önemsizdir.
Soğuk savaş dönemine damgasını vuran, G. Greene, F. Forsyth ve efsanevi John LeCarré ile zirve yapan casus romanlarını unutmayalım. Ajanların ülkeleri uğruna çatışmaları, dünyayı sarsacak büyük tehlikeler, kumpas ve komplolar içinde ölümler ve her nevi gizemli suçlar bu tarzın kapsama alanındadır. Politikacıların büyük hırsları ve rant beklentileriyle dolu, örtbas edilmeye çalışılan ağır suçlar ve kitlesel olayları işleyen siyasi polisiyeleri de aynı gruba almak gerekir.
Avukat ya da savcının dedektif gibi çalışarak mahkemenin gidişatını değiştirmesi üzerine kurulu mahkeme polisiyelerinin sofistike örneklerini John Grisham ve James Patterson gibi hukuk kökenli yazarlar —küresel çapta— doldurmuştur. Geçmiş dönemdeki cinayet soruşturmasını klâsik şablonda anlatan ve dönemin dilini ve ruhunu yansıtan tarihi polisiye, karmaşık ve örgütlü yapıların güç çatışmalarıyla dolu organize suç romanları, hırsızlık-kalpazanlık-dolandırıcılık-sahtecilik gibi, odağında cinayet dışı suçların ağırlık taşıdığı alttürler de yakın dönemin yıldızları olmuştur.
Polisiyenin ilk dönemlerinde teknik sebepler dolayısıyla gelişemeyen alttürler günümüz polisiye edebiyatında önemli bir kategori oluşturmaktadır. Olayların çözümünü neredeyse tamamen teknik inceleme ve mantık yürütme üzerine oturtan OYİ, Balistik ve Adli Tıp temelindeki kurgular Kriminal Polisiye (CSI), kirli polislerin peşindeki müfettiş polislerin içinde bulunduğu suç soruşturmaları ve futuristik-fantastik kurgular özellikle TV dizileri için iyi bir kaynaktır.
1960’larda Philip K. Dick gibi yazarlar tarafından okura sunulan ve gelecek zamanda geçen bilimkurgu polisiye; tıp endüstrisini sarsan suçların doktorlar tarafından soruşturulması anlamındaki medikal polisiye de hatırı sayılır büyüklükte okur kitleleri yaratmıştır. Bu alttürün farklı meslekler için farklı versiyonları vardır. Çalıştığı gazete için cinayet haberleri yazmaya çalışırken polis soruşturmasına karışan gazete muhabiri-dedektif romanları en yaygın olanıdır. İsveçli Stieg Larsson’un çoksatan Millenyum serisindeki Mikael Blomkvist karakteri bu tarza örnek gösterilebilir.
Polisiye kurgunun mesleki ve coğrafi alttürleri bitip tükenmez. Dil ve üslup da işin içine katılınca, öykülerin yapısal matematiği formüller üzerinden yürüse de okurun duymak istediği heyecan, bulmacaların çözümlenme beklentisi değişmez. Polisiye yazarları için şablon değiştirmek yerine anlatımlarını ve içeriklerini zenginleştirme yönünde gelişim her zaman evladır. Güçlü yazılmış nitelikli bir polisiye elbette ki her yerde iyi edebiyattır.